Monday, September 6, 2010

Amerikan Edebiyatı Hakkında...


Pek ezik bir edebiyat tarihi var Amerika’nın... Özellikle başlangıcı... Gittikçe açılıyorlar yakın zamana yaklaştıkça... Sonra da best-sellerlara kayıyorlar... İlk zamanlardaki kayıp pilgrimlerin dünyevi işleri günah saymalarından sebep yasak saymalarındandı yazımı.

Köleliğe dair kısa hikayeler vardır çokça...

Walt Whitman bildiğim ilk yazarlardandır ama oldukça sıkıcı bir dili vardı. Ve tabi ilklerden bir de Emily Dickinson....

Nathaniel Hawthorne'un, Scarlet Letter'ı başarılı bir kitaptı. Çok fazla sembolizm içeriyordu, yorulmuştum kurcalarken.

Sonra Mark Twain... Pek sevmesem de önemli yazarlarındandı amerikan edebiyatının... Huckleberry Finn ve Tom Sawyer'la tanınsa da ben en çok "The Tragedy of Pudd'nhead Wilson"ınının takdiri hak ettiğini düşünüyorum.

Bir de Moby Dick tabii… Herman Melville'in en ünlü Amerikan edebiyatı klasiğidir sanırım. Tabii en ağır kitaplardan da biridir. Ahab muhteşem bir karakterdir gözümde.

Sonra bir de F. Scott Fitzgerald var. Kısa hikayeleri ve romanları ve hüznü… Aptal, şımarık karısı için yaptıkları... The Great Gatspy mükemmel bir kitaptır. Bir nevi Amerika’nın tarihine benzer F. Scott'ın hayatı da. Yer yer savaşlarla yıkılan, yer yer görkemli ışıltılı.... Ama hep o kadın uğruna...

Sonra bir de Ernest Hemingway var... Bu konuda onu anmamak ayıp olur. Devasa bir yazar, izinden gidilesi bir kişidir.

Onu takiben John Steinbeck... Of Mice And Men ile herkesin gönlünde taht kurmuştur düz yazında, bir de East of Eden tabi ki...

Ve, J.D. Salinger'ı anmadan geçmek olmaz tabi... Özellikle sorunlu ergenlerin okumazsa dövüldükleri "The Cathcer In The Rye" muhteşem eserinin yazarı... En sevdiğim Amerikan edebiyatı romanıdır belki de... Pek çok filme de konu olmuş, malzeme olmuş bir kitaptır ayrıca...

Tabi ki, Kurt Vonnegut da geldi aklıma, gelmezse olmazdı. "Breakfast of Champions" muazzam bir kilometre taşıdır. Henry Miller’ın cüretin zirvelerinde dolaşan edebi pornografisinin de yeri ayrıdır.

Ve Chuck Palahniuk demeliyiz son olarak... Bu da kronolojik bir sıralama oldu galiba.

Sahi, aykırı edebiyatçılardan Henry Miller’ın lafını edip Charles Bukowski gibi bir ayyaşı söylemeden geçersem ayıp etmiş olurum sanırım.

Amerika’nın şairlerini çok sevmesem de... T.S Elliot- özellikle Waste Land We The Love Song of Sir Alfred Prufrock ve Sylvia Plath'ın yeri ayrıdır...

Ayrıca Edgar Allen Poe'yu hayatımıza kattığı için "God Blass America"...

No comments:

Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda: Tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken zamanın korkunç ağırlığını duymamak için, ...