5 çocuklu memur ekonomisiyle yaşayan bir ailenin son çocuğuyum.
Benden önce doğan 3 kız ve 1 erkek çocuğu var. Annem ve babam, 3 kız çocuğunun
ardından kadere bir kez daha
meydan okuyup gıcırtılı
yataklarında bir deneme daha gerçekleştirmişler ve abim doğmuş. Adını da imalı
bir şekilde "Ender" koymuşlar. Çünkü bu kadar kızdan sonra doğacak
olan erkek "ender
bulunacak bir şeymiş" onlar için. Tabii bu isim benzetmesini
ben uyduruyorum. Neyse. Bu konuyu daha fazla uzatmayayım.
Aradan koskoca 5 yıl geçmiş. Coca
Cola, Yeni Harman sigarası, Beatles rüzgarı, Jethro Tull, hayatımın fon
müziğini yapan Tom Waits'in sessiz sedasız çıkardığı ilk albümü olan
"Closing Time", boğaz köprüsünün açılışı, Rick Wakeman, Peter Paul
and Mary, ABBA, Simon&Garfunkel, Love Story, Joan Baez, 12 Mart, Punch
Card'ların düşürülerek karışması, TRT, Murat 124, boykotlar, benzin ve yağ
kuyrukları, Demirel ve Ecevit derken aradan 5 yıl geçmiş. Bir gece, bu kadar
dert varken, annem ve babam açmışlar yine hedonizm musluğunu. Yatak odasının
duvarında duran o kitsch ve hüzünlü ağlayan çocuk fotoğrafının altında ve
açılmış Maltepe marka sigaranın yanında dört nala sevişirlerken, birden
hatırlamışlar prezarvatifin ne kadar gerekli bir ihtiyaç olduğunu. Kullanmışlar
kullanmasına da, sanırım kullandıkları marka kalitesizmiş ya da o gece bambaşka
bir şey olmuş. Ben kondomun ince lastiğini inat edip delmişim ve onca sıkıntı
içinde yaşamaya çalışan ailenin yeni bir ferdi olarak annemin jeotermal
tesislerine konuk olmayı becermişim.
Evet, hepimiz tesadüfün tohumlarıyız ve milyonlarca spermin arasından
galip gelip hayata gözlerini açmak büyük bir şans. Ama işte, şartlar nedeniyle
çok
sıkıntılı bir dönemde ortaya çıkmış bir hesapsız projeymişim.
Demek istediğim şu:
"Markanın kalitesi, tahmin edemeyeceğiniz kadar hayati bir
önem taşır."
Anlattığım gibi, doğarken de bu böyle olmuş. Tanrı bana bir şans
vermiş. Ve insanın idrak etmek zorunda olduğu en önemli ve dramatik şey kazanmanın zor olduğu; kaybetmekse çok
kolay. Bir kaybeden olmak iş değil, bunu herkes yapabilir. Neredeyse herkes
yapıyor zaten. Onlardan biri olmak istemem.
Truman Capote’un sözünden yola çıkarak bu serbest yazıyı bitirmek
isterim:”Bir
gün yazarak yaratmaya başladım, kendimi soylu ve acımasız bir efendiye bir
ömürlüğüne zincirlediğimi bilmeksizin… Tanrı size bir yetenek verdiğinde,
yanında bir de kamçı verir; ve bu kamçı yalnızca kendi kendinizi kırbaçlamak
içindir.”
Ben,
kamçısını hiç yanından ayırmayanlardanım…
Saygılarımla...
Zafer İlbars
No comments:
Post a Comment