Tuesday, January 1, 2008

GUN STREET GIRL


rain dogs albümünden bir tom waits şarkısı. öyküsü bir charles bukowski hikayesini hatırlatır. karınca kararınca anlatmaya çalışayım. belki aranızda okuyan olur. en azından bir kişi dinlese, küfür bile etse, en ufak bir tepki kazançtır derim.

adamımız "james tahoe" bataklığına düşer. bir 'gun caddesi' kızına aşık olduğunda, kendisine neler olduğunu anlatmasını istemiştir tom waits ondan. ama o, birmingham jail hapisanesinde dansetmektedir. o hapishaneye girip çıkmaktan yorgun düşmüştür. anlatacak bir şeyi yoktur. dudakları kadehlere emanet. sanki her şey için biraz geç kalınmıştır.

joe'dur adamın adı. delişmen bir adamdır. biraz hasta ruhlu... bir mezbahadan 100 dolar çalan... bununla 20 kalibrelik yepyeni bir michigan alan bir çılgın. dut gibi sarhoş olur 'gun caddesi'nde hep. bir gün delirir. ateş açar sağa sola. sarı bir corvette’in motor kapağında bir delik açmayı başarır. ardından kübalı-çinli kırması bir adamdan ikinci el bir nova alır. texaco benzin istasyonunun tuvaletinde saçlarını boyar, saat tam dördü çeyrek geçmektedir. rehinci dükkanından aldığı bir radyo ile, kapıyı çarptığı gibi waukegan’a doğru yola koyulur. ama daha sonra, bir daha eve dönmemek üzere indiana’ya gider. oralarda kimse görmez daha sonra onu. benim tahminim, bir başka tom waits şarkısında boş bardakları dolduran bir barmen olduğu. tabi bilinmez. gerçeği sadece tom waits biliyor. en son, st. john ormanında bir çınar ağacının dibinde oturmuş, bir günlük ekmeği gazyağına batırıyormuş tom waits'in dediğine göre. serçe yumurtası kadar mavi, yaban domuzu kadar kahverengi... köpekler yorulana kadar saklayacakmış kendini adamımız. öyle istiyormuş canı.

kör müzisyen shadow, tüm bunlar olurken eski bir trombonla hallediyormuş tuvaletini (küçük olanı tabi). st. joe yamacında gölgede atına biniyormuş. kendisi gibi kör bir adamın değneğinin tıkırtısını hissediyormuş. çağrılmadan gelen şeyin sesiymiş sanırım bu: ölümün.

bir cumartesi sabahı, bir daha uyanmamak üzere gözlerini kapamış. yılbaşı arefesinde... o, sanırım gun street'in en yaşlı adamıydı. herkesin aklındaki resimde, erie’nin kıyısında kırbaçlanmış bir köpekle oturuyor o! mağrur ve gururlu! ölü ve sevimli! çapaklı blues ve gece hiç bu kadar hüzünlü olmamıştı. bir türk olarak, ben bile kavrayabilirim sanırım bunu.

ve bir yağmur yağıyor... çatıda bir çakıl taşı gibi..
burlington northern işten dönüyor.. şimdi o, burbon dolu bir kafa ve çöpten bir hayali hak ediyor. miss charlotte, torbasını king balıkçılar çarşısına götürüyor. içeri yepyeni bir çift timsah derisi ayakkabı sokuyor gizlice. sırtında itfaiyeci yağmuru ve uzun sarı saçları. böyle havalı durduğuna aldanmayın. bir gün sıska bir milyonerle beraber bir ağaca bağlamışlardı onu. karşı çatıda ise bir çakıl taşı.

john uzaklarda. o yok. ve tüm bunların nedeni ne mi? bir "gun caddesi kızı". uzun saçlı ve hayal gibi bir kız.
tüm bunların nedeni bir gun caddesi kızı!
john mu? dediğim gibi, bir daha eve dönmemek üzere indiana'ya gitti. ve şimdi; indiana'da, ucuz ve salaş bir barda, teneke kupasıyla masaya oturuyor olmalı. ve bir daha asla 'gun caddesi'nden bir kızı öpmeyeceğine dair ettiği yemini tutuyor. belki de, bunun şerefine içiyordur.

ve devam ediyorsa yağmur... şu an onu anıyorum.. çatıda bir çakıl taşı hissediyorum.. çatıda bir çakıl taşı...

Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda: Tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken zamanın korkunç ağırlığını duymamak için, ...