Sunday, June 13, 2010

Selam olsun sana ey kudretli Alexander Borodin


Senfoni Orkestrası konserindeydik. Evet, evet,evet! İstanbul Senfoni Orkestrası'nın çaldığı ve Alexander Borodin’in yazarken yedi yılına mal olan "2 numaralı Borodin Senfonisi"ni izlemeye gittik. Yanımdaki oturan o parfüm bulutlarıyla yüklü arkadaşı eleştirmek istiyorum izninizle. Kendisini oraya getiren bayan arkadaşının yanında karizmasını zedelememek için sıkılmıyormuş ve memnunlarmış gibi numara yaptı. Gözlerimle gördüm; bir karikatür gibiydi. Senfoni dinlemeye gidip sıkılan ama bunu belli etmemek için deli gibi çabalayan insanlardan bahsedilirdi, inanmazdım. Artık inanıyorum.

Eminim; bir yandan da sahnedeki senfoniyi izlerken (dinlerken lafını özellikle kullanmadım), gecenin bir vakti eve nasıl döneceklerini düşünüyordu. Aklından otobüs numaraları, taksi plakaları vb. geçiyordu ve boş gözleriyle ortamı piç ettiği gibi konseri de piç ediyordu. Zira konserden çok adama dikkat kesiliyordum. Oysa o prömiyer gecesi o 'dişi yanı koltukta' ben olmalıydım. En azından o heriften daha iyi rol yapabilir ve güzeller güzeli kadına “çıkışta işkembe salonuna gitmeye ne dersin” sorusunu yöneltip kendisinden esaslı bir fırça yiyebilirdim.

İyisi mi ordusu olmayan ülkenin hüzünlü grubu Sigur Ros’u dinleyip kendime geleyim.

No comments:

Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda: Tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken zamanın korkunç ağırlığını duymamak için, ...