Sunday, June 13, 2010

George Schmid'e Ağıt

George penceremden atladı. Sırtında 666 şeklinde bir pençe. George kendi cenazesinden kaçıyordu.
Evim yol ayrımındaydı...
Birçok şeyin…

George dedi ki:
"Beni sakla!"

Sonra yalpaladı...
Takatsizdi. Düştü düşecekti.
Öldü ölecekti...

Yapacak bir şey yoktu.
Evim kanalın dibindeydi.
Sıçanlar dolduruyordu seyrini akvaryumumun.
Hava ılıman sıcaktı.
Azgın bir tavşan Alice’in deliğine dalmıştı, kırmızı başlıklı kızın ninesi torununa içindeki kurtları döküyordu.
George can çekişiyordu.
Gerçekten yapacak bir şey yoktu.

Hava soğuyordu.
Şeytan yaklaşıyordu, hissediyordum.
Pençesini atacaktı, solak ve uğursuz iştahıyla...

"Hayatında hiç birini öldürdün mü?" diye sordu George.
Bir kadını bile öldürmedim" dedim şimdiye kadar.
Bir kadını bile öldürmeyen kimi öldürebilir ki?

George çıkardı cebinden İsviçre çakısını.
Verdi güçlükle...

Öldürmemi emretti.
Aklım yol ayrımındaydı...
Birini öldürmenin keyfini düşünüyordum.

Ama George’du bu.
Alemlerin eğlenceli piçi.
Sersem sikin sıkı mahsulü...
Aldım elime çakıyı.
Delik deşik ettim George'un vücudunu.
Aradan 13 uğursuz saniye geçti.
Ölü George ve ben..
George yüzünde gülümsemeyle öldü.

Şeytan geldi öfkeyle, ateşli bir sabırsızlık ve ter içinde.
Ama o da ne?
Ters giymişti pabuçlarını…

Ne adammışım ben be!

No comments:

Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda: Tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken zamanın korkunç ağırlığını duymamak için, ...