Regl fransızcadaki "regler" yani "düzenlemek" fiilinden gelmiştir; doğru kullanımı "je me suis reglee", yani "düzenlendim"dir. Bizdeki ismi "adet görmek", "muayyen gün"dür. Bu regl lafı eski köye yeni adet. Allahtan ıslaklığı hemen orta tabakaya geçiren pedler var piyasada.. |
Wednesday, July 6, 2016
Regl'e red!
Saturday, July 2, 2016
PANDOMİM: BEDENLERİN DÜETİ*
Haz, bedeni
keşfetmekle başladı. Beden hareketle anlam kazandı. Söz yokken hareket vardı.
İnsan da, Tanrı da her şeyi bedenlerinden gelen enerjiyle yarattı. Bu mucizenin
her detayı yeryüzünün sürprizlere açık ergonomisine göre ayarlandı.
Her şeyin normal
olduğu günlerden biri değil. Büyük şehrin kalabalık meydanında biri kadın, biri
erkek iki oyuncu müzik eşliğinde sanatlarını icra ediyorlar. İnsanlar
konuşmuyorlar. Birileri insanların kısıtlanma şifresini aktif hale getirmiş.
Söz kapatmış musluğunu. Oyuncular beden dilleriyle anlatmaya çalışıyorlar bir
şeyleri. Biri merdivene çıkma hareketi yapıyor ama, ortada merdiven yok. Diğeri
saçını tarıyor ama, elinde tarak yok. Sigara içiyor ama, elinde sigara yok,
yakacak kibrit yok. Dünyanın en eski sanatı bir meydanın ortasında icra
ediliyor. Modern yapıların yarattığı devasa gölgelerin altında.
Darwin,
insanların maymunlardan evrimleştiğini söylüyor. İnsanlaşma evriminin son
kertesinde; pandomim sanatı duvarlarına bizon resmedilen mağaralarda
filizlendikten sonra, modern hayatın göksel binalarının arasında bir meydanda
boy gösteriyor. Maymunlar şimdi de elleriyle ve jestleriyle anlaşıyor. Oysa
insanlar konuşarak anlaşamıyorlar çoğu kez. Maymundan insana geçen bu sanat,
bedeni bir metafor olarak kullanarak belki de mümkün olan anlaşmanın ilkel
yanımıza dönmekle sağlanabileceğini düşündürüyor.
Meydanda
toplanmış insanlar merakla izliyorlar olan biteni. Yaratılan temsili, bedensel
tasvirleri kavrama çabasında. Pandomim, gündelik yaşamda savrulan
bedenlerimizin önemsenmeyen serüvenini estetize ediyor. İşte bakınız: Oyuncu,
bir kaşını kaldırıyor, ardından diğerini. Kolları şiddetle sağa sola
sarsılıyor. Gözlerini alabildiğince açıyor. Gözbebeklerini yanlamasına ve hızla
kaydırıyor. Burun delikleri genişliyor, yanakları titriyor ve başı ani
devinimlerle daireler çizmeye başlıyor. Aşk ve ihtiras görselliğin diliyle
sunuluyor. Gövde içe doğru esniyor. Aniden patlayacak olan dışavurumu daha
belirginleştirerek ifade etmek için, içe kapaklanan beden titreşiyor. Alt göz
kapakları gözlerinin üzerine doğru yukarı çıkıyor. Bakışları sabit ve içe işler
bir hale geliyor. Burun delikleri ve dudakları titriyor, çene sımsıkı kenetli
ve fizyonomisine bir değişiklik getirebilmek için soluk alıp vermeyi kesiyor.
Yüz, oyuncunun coşkularını ifade ediyor. Oyuncunun bedeni aracılığıyla sunduğu
bu kodlamaların gündelik yaşamın
otomatik tepkilerini kırmaya yönelik yöntemler olduğu belirginleşiyor. Eller
nereye giderse gözler de oraya gidiyor. Gözlerin gittiği yere akıl da gidiyor.
Ellerle resmedilerek somutlanan aksiyon, oyuncunun yüzüne yansıyan özgül
duyguyu güçlendiriyor. Gerçek anlamda sözle iletilemeyen, dilden dile
nakledilemeyen, yalnızca hissedilip bedensel bir dışavurumla anlatılanı iletme
isteyişinin kıvrılıp bükülüşleri, sıçrayışları ve akrobasisi bu. Meydanın
ortasında süren bu minimalist ritüel, izleyenlerde zaman öldürülecek bir merak
olmaktan öte bir anlam kazanıyor. Erkek oyuncu kadın oyuncunun ayaklarının
dibine kapaklanıyor nihayet. Bundan daha açık bir teslimiyet olur mu? Hangi
sayfalar dolusu edebi metin teslimiyeti bu kadar yalın ve net açıklayabilir
sizce?
Aşkı bir de
böyle anlama(ma)ya ne dersiniz?
Hızlı adımlarla
geçilen bir meydan, hayatın yeniden anlamlandırıldığı kutsal bir mekana dönüşmüş
durumda. Seyirciler, her anlamda bir serbestlik içindeler. Sözün olmadığı bu
tiyatroda fiziksel olarak kendilerini güvende hissediyorlar. Aşk, bir meydanda
bedenlerin dramatik aksiyonuyla anlatılıyor. Söz ile ikna etme çabası yok.
Işıkların altına çekilmiyorlar. Ama diğer yandan; rolü güvenli, estetik ve
geleneksel seyirci rolü değil. Pandomimle yaratılan nasıl geleneksel bir
tiyatro anlatımı değilse, seyircinin konumu içinde aynı durum geçerli. Her iki
ihtiyaç kaynağı; seyirci ve oyuncu, konvansiyonel rollerini güzelce ihlal
ediyorlar. Gösteri; onun için, taşıdığı bedenin bir ifade aracı olarak
kullanılabildiği, Darwinist bir zaman makinesine binerek yaşadığı geri dönüşü
temsil ediyor. Hızla akıp giden modern yaşamın durak noktasında, aşkın
yeşertildiği otonom ve ilkel bir bölge
yaratılıyor. Yüzyılları aşan bu geri dönüşte, bir şeyler söyleyebilecek olan
sözcükler değil, sadece bedensel mevcudiyet.
Konuşmadan mı
anlaşmaya çalışsak acaba? Söz cinayet
midir yoksa?
Modern insan
sürekli kan kaybeden bir vücut gibi. Sokaklara inip gerçeklikle karşılaştığı
her seferde darbelere uğruyor, kapanmayan yaralardan dolayı kan kaybediyor.
Konuştukça, anlaşmaya çalıştıkça daha da kanıyor yaraları. İnsanlığın vücudu
kendi kanıyla yaşamını sürdürmeye yetmiyor. Kendisini, sanatın ruhundan gelen
kanla beslemek zorunda. Sürekli yeni kana ihtiyaç duyuyor. Hayatta kalmak
zorunluluktur! Şimdi gerçekleşen kolektif
kan nakli, artık pek önemsenmeyen ve uzaklarda tutulan, ilkel ve kısıtlı
diye pek başvurulmayan ama aslında az
bulunan 0 Rh (-) bir kanı beyne püskürtüyor. Merak meydanında, temsilci
bedenlerin her devinimi, sözle nakledilen ve doğası sözcüklerden mütevellit o
çok sık bulunan A Rh (+) kandan daha farklı bir kanı pompalıyor beyinlere.
Bedenlerin bu
anonim meydandaki düeti kaç paragraflık sözü icra etti acaba?
Sözün algı
sofranıza soktuğu hazır lokmalar bazen boğazınızda düğümlenebilir. Beden pekala
bir iletişim aracı olabilir, sevişme işlevinden başka. Hitler bir oyuncudan
neden ders aldı? Retorik, kürsü, özgüven ve her şeyden önemlisi beden dili.
Dünyayı mahvetmeyi amaçladı Führer. Mahvetti de. Ama başkaları kurtarabilir de.
Bedeninizi ciddiye alınız!
Erkek oyuncu
anonim sahnede yalnız kaldı. Boynunu büktü, kollarını aşağıya saldı. Yürüdü
Mecnun misali. Ağırlığını kaybetmeye başladı. Ve nihayet bunu başardı. Seksen
yaşında bir yaşlının yaptığının aynısını yaptı. Kendini yere bıraktı. Aşk,
öldürmeyi bir kez daha başardı.
Hareketsiz bir
vücut:
*Taaa, 2003'te yazdığım bir yazı. Eskileri karıştırırken bir şeyleri bulmanın hazzı!
Subscribe to:
Posts (Atom)
Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda: Tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken zamanın korkunç ağırlığını duymamak için, ...
-
80'ler sonunda yavaş yavaş kadınları, onların şahane kıvrımlarını dışardan, utanarak keşfettiğim günlerdi. Ergenliğin ilk basamakları......
-
Ben de önce "araba" diye okudum valla. "0ooo" dedim "Cronenberg, Ballard, Julia Ducournau, Titane.. Hmm..." de...
-
Kibritçi kızın ölümüne neden olup çocuk yaşlarda beni yasa boğan resmi kibrit bildirisi.